Subscribe For Free Updates!

We'll not spam mate! We promise.

15 Ağustos 2017 Salı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE TARİHİ


TÜRKİYE CUMHURİYETİ

Türkiye ya da resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, topraklarının büyük bölümü Anadolu'ya, küçük bir bölümü ise Balkanlar'ın uzantısı olan Trakya'ya yayılmış bir ülke. Kuzeybatıda Bulgaristan, batıda Yunanistan, kuzeydoğuda Gürcistan, doğuda Ermenistanİran ve Azerbaycan'ın ekslav toprağı Nahçıvan, güneydoğuda ise Irak ve Suriye komşusudur. Güneyini Akdeniz, batısını Ege Denizi ve kuzeyini Karadeniz çevreler. Marmara Denizi ise İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı ile birlikte Anadolu'yu Trakya'dan yani Asya'yı Avrupa'dan ayırır. Türkiye, Avrupa ve Asya'nın kavşak noktasında yer alması sayesinde önemli bir jeostratejik güce sahiptir.
Türkiye toprakları üzerindeki ilk yerleşmeler AiolDor ve İyon YunanlarıTraklar ve Persler gibi çeşitli milletler tarafından Yontma Taş Devri'nde başlatıldı. Ardından III. Aleksandros egemenliğiyle birlikte Helenistik dönem geldi, daha sonra sırasıyla Roma ve Bizans dönemleri yaşandı.11. yüzyılda Selçukluların göçleri sonucunda topraklar üzerinde Türkleştirme hareketi başladı ve 1071 Malazgirt Muharebesi sonrasında gelen Selçuklu zaferiyle Anadolu'daki Bizans üstünlüğü büyük ölçüde kırıldı. Anadolu Selçukluları, Anadolu'yu 1243'teki Moğol istilasına kadar yönetti. İstila sonrasında pek çok küçük Türk beyliği ortaya çıktı.
13. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlılar, Anadolu'nun yanı sıra Güneydoğu AvrupaBatı Asya ve Kuzey Afrika üzerinde toprakları bulunan büyük bir imparatorluk kurarak erken modern dönemde Avrasya ve Afrika'nın büyük bir gücü oldu. İmparatorluk zirvesini 15. ve 17. yüzyıllar arasında, özelikle I. Süleyman döneminde yaşadı. 1683 II. Viyana Kuşatması ve 1699 Kutsal İttifak Savaşlarısonrasında Türklerin Avrupa topraklarından çekilişi başladı ve Osmanlı İmparatorluğu uzun bir gerileme dönemi yaşadı. Ülkenin birçok alandaki yetersizliğini kanıtlayan 19. yüzyıldaki Tanzimat ıslahatları, modernleşmeyi sağlayamadı ve dağılmayı engelleyemedi. Osmanlı, I. Dünya Savaşı'na (1914-18) İttifak Devletleri'nin yanında girdi ve savaşta yenik düşerek yıkıldı. İşgalci kuvvetlere karşı yapılan Kurtuluş Savaşı (1919-22) başarıya ulaştıktan sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1923'te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Türkiye, çeşitli kültürleri barındıran demokratiklaiküniter bir anayasal cumhuriyettir. Resmî dili, nüfusun %85'inin anadili olan Türkçedir.Ülkenin %70-80'ini Türkler, geriye kalanını Lozan'a göre yasal olarak tanınan (ErmenilerRumlar ile Yahudiler) ve yasal olarak tanınmayan (ArnavutlarBoşnaklarÇerkeslerGürcüler ile Kürtler vb.) milletler oluşturmaktadır. Nüfusunun büyük bölümü MüslümandırAvrupa KonseyiNATOOECDAGİT ve G-20 topluluklarına üye olan Türkiye, Batı dünyasıylabütünleşmiştir. 1963'te Avrupa Ekonomik Topluluğu ortak üyesi olmuş, 1995'te AB Gümrük Birliği'ne katılmış ve Avrupa Birliği'ne tam üyelik müzakerelerine 2005'te başlamıştır. Ülke ayrıca Türk KonseyiUluslararası Türk Kültürü Teşkilatıİslam İşbirliği Teşkilatı ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi örgütlere de üyedir. Günümüzde Türkiye, büyüyen ekonomisi ve diplomatik girişimleri sayesinde bölgesel güç olarak kabul edilmektedir.

ETİMOLOJİ

Türkiye'nin adı Türk etnik kimliğinin adından gelir. "Türk" ya da "Türük" sözcüklerinin tarihte bilinen ilk kullanımına Orta Asya'da Göktürkler tarafından Göktürk alfabesi kullanılarak sekizinci yüzyılda dikilen Orhun Yazıtları'nda rastlandı. Sözcüğün günümüzdeki hâlinin orijinali ilk kez 12. yüzyılda İtalyanlar tarafından Ortaçağ Latincesi kullanılarak Turchia veya Turcmenia şekillerinde oluşturuldu. Bunların yanı sıra Orta Çağ'ın Alman seyyahları bölgeyi Turkei veya Tirkenland şeklinde, Fransızlar ise Turquie şeklinde andı.
Sözcüğün Yunanca soydaşı Tourkia (YunancaΤουρκία), Bizans imparatoru ve bilgini VII. Konstantin Porfirogennetos tarafından De Administrando Imperio kitabında kullanıldı.Ancak imparator buradaki "Türk" kullanımlarıyla Macarları kastetti.Benzer şekilde Bizans kaynakları, Karadeniz ile Hazar Denizi'nin kuzeyinde ömür süren bir Türk devleti olan Hazar Kağanlığı için de Tourkia (Türklerin ülkesi) sözcüğünü kullandı. Osmanlı İmparatorluğu ise kendi çağdaşı olan diğer ülkeler tarafından zaman zaman Türkiye veya Türk İmparatorluğu şeklinde anıldı.
TARİHİ

Tarih öncesi Anadolu ve Doğu Trakya


Günümüzde Türkiye sınırları içinde kalan Anadolu Yarımadası, dünyanın en eski yerleşim bölgelerinden biridir. Çeşitli Eski Anadolu milletleri bölgede, Cilalı Taş Devri'nin başlangıcına ve Büyük İskender'in fethine kadar varlığını sürdürdü. Bu halkların çoğu Hint-Avrupa dil ailesininbir kolu olarak kabul edilen Anadolu dillerini konuştu. Bazı bilim insanları Hint-Avrupa dillerinin, yine eski Anadolu dillerinden olan Hitit dilive Luvi dilinden yayıldığını öne sürdü. Ayrıca Türkiye'nin Avrupa kıtasında kalan bölümünü oluşturan Doğu Trakya ise kırk bin yıl öncesine dayanan bir yerleşim tarihine sahiptir ve bölgenin sakinleri tarıma başlayarak milattan 6000 yıl önce Cilalı Taş Devri'ne geçmiştir.
Geçmişi MÖ 10.000 tarihine kadar uzanan Göbekli Tepe, ülke toprakları üzerindeki bilinen en eski
dini yapının bulunduğu yerdir.Geçmişinin MÖ 7500'e veya MÖ 5700'e dayandığı sanılan Orta Anadolu'daki Çatalhöyük, Cilalı Taş Devri ile Bakır Çağı'na ait çok büyük bir yerleşim yeridir ve en iyi korunmuş Cilalı Daş Devri kenti ilan edilerek Temmuz 2012'de UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne dahil edilmiştir. Troya antik kentinde ise Cilalı Taş Devri'nde başlayan yerleşmeler, Demir Çağı'na kadar devam etmiştir.
Anadolu'nun bilinen ilk sakinleri, Hatti ve Hurri toplumlarıdır. Hint-Avrupa milletlerinden olmayan bu iki toplum, yaklaşık olarak MÖ 2300'lü yıllarda Orta ve Doğu Anadolu'da yaşadı. Hatti ve Hurriler, Hint-Avrupa milletlerinden Hititler'in MÖ 2000-1700 yıllarında Anadolu'ya gelmesiyle yerini Hititler'e bıraktı. Hititler, bölgedeki ilk büyük krallığı MÖ 13. yüzyılda kurdular. Asurlular, MÖ 1950'den MÖ 612'ye kadar günümüz Türkiye'sinin güneydoğu topraklarını fethetti ve yerleşti. Urartular'ın MÖ. 9. yüzyılda Asurlular'ın kuzeyindeki güçlü rakibi olduğu ise Asur kitabeleri aracılığıyla öğrenildi.
Hitit İmparatorluğu'nun MÖ yaklaşık 1180'li yıllarda çöküşünün ardından Hint-Avrupa milletlerinden Friglerin kurdukları Frigya, MÖ 7. yüzyılda Kimmerler tarafından yapılan saldırılara kadar Anadolu'da üstünlük elde etti. Aynı kaderi MÖ 714 ile MÖ 590 yılları arasında Urartular da yaşayarak parçalandı.Frigya'dan sonra LidyaKarya ve Likya devletleri bölgede güç yakalayarak söz sahibi oldu.

Antik çağ ve Bizans dönemi


Anadolu'nun sahil şeridinde MÖ 1200 yıllarında büyük ölçüde Aiolİyon ve Yunan yerleşimleri başladı. Bu yerleşimciler tarafından MiletEfesSmyrna ve Byzantium gibi çok sayıda önemli şehir kuruldu. Son olarak Yunan koloniciler tarafından MÖ 657'de Megara kenti ortaya çıkarıldı. Yine bu dönemlerde, MÖ 6. yüzyılda, Türkiye'nin şu anki doğu toprakları üzerinde Trakya kökenli Ermeni Orontid Hanedanı tarafından bir devlet kuruldu.
Anadolu, MÖ 6. ve 5. yüzyıllarda Pers Ahameniş İmparatorluğu'nun egemenliğine girdi ve bu
egemenlik MÖ 334 yılındaki Büyük İskender'in fethine kadar devam etti.[51] İskender döneminde kültürel kaynaşma ve Helenleştirme hareketi başlatıldı.[10] MÖ 323'te İskender'in ölümünün ardından Anadolu bölünerek küçük Helenistik krallıklar ortaya çıktı. Tüm bu krallıklar, MÖ 1. yüzyıl ortalarında Roma Cumhuriyeti'nin bir parçası haline geldi. Büyük İskender'in fetihleriyle başlattığı Helenleşme hareketi ise Roma döneminde hızlandırıldı, bu nedenle daha önceki yüzyıllarda var olan Anadolu dilleri ve kültürlerinin nesli tükenerek yerini Yunan dil ve kültürüne bıraktı.
324 yılında Roma İmparatoru I. Konstantin, imparatorluğun başkentini Byzantium'a taşıdı ve şehrin adını Nova Roma olarak değiştirdi. I. Theodosius'un iki erkek çocuğu, babalarının 395'te ölmesinin ardından Roma İmparatorluğu'nu ikiye bölerek paylaştı. Halk arasında Konstantinopolis olarak yaygınlaşan başkent, Doğu Roma İmparatorluğu'nun da başkenti oldu. Doğu Roma İmparatorluğu daha sonraki yıllarda Bizans İmparatorluğu olarak anılmaya başladı ve günümüz Türkiye topraklarının önemli bir kısmında Orta Çağ sonuna kadar varlığını sürdürdü.

Selçuklular ve Osmanlı İmparatorluğu


Selçuklu hanedanının Kınık boyundan olan Oğuz TürkleriMüslüman olduktan sonra İslam dünyası çevrelerine daha yakın yerlerde ikamet ettiler, 9. yüzyılda Hazar Denizi ve Aral Gölü'nün kuzeyine yerleşmeye başladılar.10. yüzyılda Selçuklular, Pers yurdunu da sınırları içine katarak atalarının vatanı Orta Asya'dan batıya doğru göç etmeye başladılar ve Büyük Selçuklu Devleti'ni kurdular.
11. yüzyılın ikinci yarısında Selçuklular, Anadolu'nun doğu bölgelerine yerleşmeye ve akınlar
yapmaya başladı. 1071'de Sultan Alp Arslandöneminde, Selçuklu Türkleri ve Bizans arasında yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi'nden sonra gelen Selçuklu zaferiyle Anadolu toprakları üzerinde Türkleştirme hareketi başladı. Bu hareketle birlikte Anadolu'da Türk dilleri ve İslam tanıtılarak yaygın hâle geldi. Böylece bölgede yaygın olan Hıristiyanlık ve Yunanca, yerini yavaş yavaş İslam dini ve Türk dillerine bıraktı.
1243'te Kösedağ Muharebesi sonrasında Anadolu Selçuklu Devleti orduları Moğol ordularına yenilince devlet parçalandı. Yerine ise küçük Türk beylikleri ortaya çıktı. Bu beyliklerden biri olan Osman Gazi'nin beyliği, sonraki iki yüz yıl içinde büyüyerek Anadolu, BalkanlarKuzey Afrika ve Levant'ı hâkimiyeti altına alan Osmanlı İmparatorluğu hâline geldi. 1453 yılında, Padişah Fatih Sultan Mehmet dönemi yaşanırken Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis ele geçirildi ve imparatorluk tarihe karıştı.
1514 yılında I. Selim (1512–1520), Çaldıran Muharebesi'nde Safevî hükümdarı Şah İsmail'i yenerek imparatorluğun sınırlarını doğu yönünde genişletti. 1517'de Levant, Mısır ve Cezayir'i ele geçirdi. Ayrıca Kızıldeniz'e ulaşmış oldu ve Memlûk Sultanlığı'nı yıkarak halifeliğin Osmanlı Hanedanı'na geçmesini sağladı. Ardından Kızıldeniz, Umman Denizi ve Basra Körfezi üzerinde Osmanlı ve Portekiz imparatorlukları arasında Hint Okyanusu'nda üstünlüğü ele geçirmek için çeşitli deniz muharebeleri yapıldı. Portekizlilerin Hindistan üzerinde egemenlik sağlaması Osmanlı tarafından bir tehdit olarak algılandı; çünkü 15. yüzyıl sonlarındaki Coğrafi Keşifler sayesinde Ümit Burnu ve Amerika'nın keşfedilmesi, Osmanlı'nın elinde tuttuğu Doğu Asya ile Batı Avrupa arasında ticareti sağlayan eski ticaret yollarınınönemini yitirmesine neden olup Osmanlı ekonomisini olumsuz yönde etkilemişti.
Osmanlı 16. ve 17. yüzyılda, özellikle Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde tarihinin zirvesine ulaştı. Bu dönemde batıda Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'na doğru topraklar genişletilerek Balkanlar'ın tamamı, Orta Avrupa ve Lehistan'ın güney kısmı ele geçirildi.Osmanlı Donanması, denizde çeşitli rekabetlere girerek başarılar kazandı. 1538'de yapılan Preveze Deniz Muharebesi'nde Barbaros Hayreddin Paşa'nın Haçlılar'ı mağlup etmesinden sonra imparatorluğun Akdeniz'deki kontrolü arttı. Doğuda ise Safevî Devleti ile mezhep farklılıklarından ve toprak anlaşmazlıklarından kaynaklanan bazı çatışmalar zaman zaman savaşa dönüşerek 16. ve 18. yüzyıl arasında devam etti.
Osmanlı İmparatorluğu, Batı Avrupa'da gerçekleşen RönesansBilimsel DevrimAydınlanma Çağı ve Sanayi Devrimi gibi yeni gelişmeleri ülkesine getiremeyerek çağın gerisinde kaldı.[65] Kutsal İttifak Savaşları'nın bitmesiyle 1699'da imzalanan Karlofça Antlaşması sonrasında Osmanlı
İmparatorluğu yavaşça gerilemeye başladı. Yapılan pek çok ıslahat ve 19. yüzyılda ilan edilen Tanzimat Fermanı ülkenin modernleşmesini amaçladı, ancak başarılı olamadı. Bunun yanı sıra ülkede toprak bütünlüğünü korumak için geliştirilen, farklı dinî ve etnik kökenlere sahip kişilerin bir arada yaşaması fikrini içeren Osmanlıcılık akımı da başarıya ulaşamayarak dağılmanın önüne geçemedi. 1854'te Kırım Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ilk kez dış borçlanmaya gitti, ancak alınan borçlar ödenemedi. Sonraki yirmi yıl içinde yüksek seviyelere ulaşarak ekonominin iflasın eşiğine gelmesine sebep oldu ve Osmanlı hükûmetini zor durumda bıraktı. Bunu 1875-78 Doğu Krizi ve 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı gibi felaketler izledi. Sonuç olarak Osmanlı ekonomisi borçlarını ödeyemeyerek harap duruma gelince alacaklı ülkeler tarafından 1881'de, borçların tahsilatını sağlayacak Düyun-u Umumiye kuruldu. Böylece Osmanlı devletinin gelirlerinin kontrolü alacaklı ülkelerin eline geçti. 20. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu, Avrupalı güçlerlekarşılaştırıldığında sanayileşememiş gelişmemiş bir ülke konumuna geldi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarının sınırları, askeri gücü ve zenginlik düzeyi giderek azalınca Balkanlar'da yaşayan Müslümanlar gördükleri eziyetler sebebiyle Anadolu'ya göç etmeye başladı. Aynı şekilde Rusların Kafkasya topraklarını ele geçirmesi sonucunda buradaki Müslümanlar da Anadolu'ya geldi. İmparatorluğun yine son zamanlarında milliyetçilik isyanlarının çıkmasıyla milletler arasında çeşitli etnik gerginlikler yaşandı, bu etnik gerginlikler Ermeni Sorunu gibi çeşitli sorunları ortaya çıkardı. Sultan II. Abdülhamid'in aşırı otoriter yönetimine bir tepki olarak gelişen Jön Türk hareketinin 1908'de yaptığı devrimle II. Meşrutiyet ilan edildi. Ardından 5 Ekim 1908'de Bulgaristan'ın resmen bağımsız olması ve 6 Ekim 1908'de Avusturya-Macaristan'ın Bosna'yı tek taraflı ilhakı ülkedeki kaos ortamını büyüttü. Bu olayları, pek çok canın ve toprağın kaybına sebep olan Trablusgarp Savaşı (1911-12) ile Balkan Savaşları (1912-13) izledi. 23 Ocak 1913'te, I. Balkan Savaşı sırasında gerçekleşen Bâb-ı Âli Baskını, diktatör Üç Paşalar'ı başa getirdi ve yönetimi ele geçirmelerine yol açtı.
Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı'na İttifak Devletleri'nin yanında girdi ve savaştan yenik çıktı. Savaş sırasında Ermenilerle yaşanan etnik gerginliklerin tırmanması üzerine çıkarılan Tehcir Kanunu'yla Ermeniler, Doğu Anadolu Bölgesi'nden Suriye'ye devlet eliyle göç ettirildi. Göçlerde farklı kaynaklara göre 300.000 ile 1.500.000 arasında Ermeni hayatını kaybetti. Bu ölümler, çeşitli kaynaklar tarafından Ermeni Soykırımı olarak tanımlandı. Türk tarafı ise olayların soykırım olmadığını ifade ederek Ermenilerin yalnızca yerlerinin değiştirildiğini belirtti. Ermenilerin yanı sıra imparatorlukta savaş devam ederken Rum ve Süryanilerin de öldürüldüğü iddia edildi. Savaşın ardından imparatorluğa bağlı milletler ayrılarak çeşitli yeni devletler kurdular. 30 Ekim 1918'de Osmanlı İmparatorluğu, İtilaf Devletleri ile Mondros Ateşkes Anlaşması'nı imzaladı. 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması ise Osmanlı topraklarını İtilaf Devletleri arasında paylaştırdı ancak yürürlüğe giremedi.

Türkiye Cumhuriyeti


I. Dünya Savaşı bitiminde imzalanan Mondros'tan sonra İtilaf Devletleri tarafından İstanbulİzmir ve diğer Osmanlı topraklarının işgali, Türk Ulusal Hareketi'ni ortaya çıkardı. Çanakkale Savaşı'nın öne çıkan isimlerinden biri olan Mustafa Kemal Paşa'nın, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkışı ile Sevr Antlaşması'nın getirdiği şartları iptal edip Misak-ı Millî sınırları içinde kalan ülke topraklarının bütünlüğünü korumayı amaçlayan Türk Kurtuluş Savaşı başlatıldı.
18 Eylül 1922 itibarıyla ülkedeki tüm düşman kuvvetleri kovuldu ve Nisan 1920'den beri kendisini ülkenin meşru hükûmeti ilan eden Ankara merkezli Türk rejimi, eski Osmanlı'dan gelen sistemi yasallaştırarak yeni cumhuriyetçi siyasi sisteme geçmeye başladı. 1 Kasım'da Türkiye Büyük Millet Meclisisaltanatı kaldırdı ve 623 yıllık monarşik Osmanlı resmen tarih sahnesinden silindi. 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu'nun devamı niteliğindeki yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası alanda tanınmasını sağladı ve 29 Ekim 1923'te yeni başkent Ankara'da resmen cumhuriyet ilan edildi.[86][87] Lozan sonrasında antlaşma maddeleri gereğince yapılan Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi kapsamında Türkiye'deki 1,1 milyon Rum ile Yunanistan'daki 380 bin Türk yer değiştirdi.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal, eski Osmanlı-Türk devletini yeni bir laik cumhuriyete dönüştürme amacı içeren birçok devrim yaptı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1934 yılında çıkan Soyadı Kanunu ile kendisine "Atatürk" soyadını verdi.
II. Dünya Savaşı'nda Türkiye, uzun süre tarafsızlığını korudu ancak savaşın son aylarında, 23 Şubat 1945'te Müttefik Devletler'in yanında yer aldı. 26 Haziran 1945'te ise Birleşmiş Milletler'in kurucu üyelerinden biri oldu. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Yunanistan'da çıkan komünist isyanının bastırılmasında karşılaşılan zorluklar ve Sovyetler Birliği'nin Türk Boğazları'nda askeri üs talep etmesi, Amerika Birleşik Devletleri'nin 1947'de Truman Doktrini'ni ilanıyla sonuçlandı. Doktrin, Türkiye ve Yunanistan güvenliğini sağlamayı amaçlayarak askeri ve ekonomik destek sağladı. Her iki ülke de 1948 yılında Avrupa ekonomisinin yeniden inşası için Marshall Planı ve OEEC'ye dahil edildi, daha sonra 1961 yılında OECD'nin kurucu üyesi haline geldi.
Kore Savaşı'na Birleşmiş Milletler kuvvetleri ile birlikte katılan Türkiye, 1952 yılında NATO'ya katıldı ve Sovyet yayılmacılığına karşı Akdeniz'deki bir siper durumuna geldi. 15 Temmuz 1974'te Kıbrıs'ta gerçekleşen darbeEOKA-B'nin faaliyetleri, Enosis (adayı Yunanistan ile birleştirme) planları ve yaşanan toplumlar arası çatışmanın tırmanması sonucunda Türkiye, 20 Temmuz 1974'te adaya asker çıkardı. Dokuz yıl sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurularak ada ikiye bölündü ancak ülke yalnızca Türkiye tarafından tanındı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin tek partili dönemi, 1946'da son buldu. Ardından gelen çok partili demokrasi dönemi 196019711980 ve 1997 yıllarındaki askerî müdahalelerle kesintiye uğradı. Ayrıca Temmuz 2016'da başarısız bir darbe girişimi meydana geldi. 1980'li yıllarda Türk ekonomisinin liberalleştirilmesinden bu yana ülke ekonomik büyüme ve siyasi istikrar yakaladı.1984'ten itibaren PKK, Türk hükûmetlerine karşı ayaklanma ve saldırı kampanyalarına başladı, tarafların çatışmaları sonucunda resmî verilere göre 40 binden fazla insan hayatını kaybetti. İnsan Hakları İzleme Örgütü verilerine göre 3 binden fazla Kürt köyü Türk güvenlik güçleri tarafından yakıldı ve binlerce Kürt yurdundan edildi. Ayrıca Kürtler tarafından kurulan bazı siyasi partiler kapatıldı. 2012'de taraflar arasında barış görüşmeleri başladı ancak 2015'te görüşmeler sona erdi ve yeniden çatışma hâline dönüldü.[ 2013'te Gezi Parkı'ndaki düzenlemeler nedeniyle başlayan protestolar, daha sonra hükûmet karşıtı protestolara dönüşerek birçok ilde patlak verdi ancak hükûmet tarafından bastırıldı. Ülkede Haziran 2015 genel seçimleri döneminden itibaren çeşitli şehirlerde düzenlenen silahlı ve bombalı saldırılar günden güne artarak yüzlerce sivilin canına mâl oldu.
İKLİM
Türkiye'de üç farklı iklim tipine rastlanmaktadır. Genel anlamda Ege Denizi ile Akdeniz kıyılarında görülen Akdeniz ikliminde yazlar sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Bitki örtüsü makidir. Karadeniz kıyılarında görülen bir ılıman okyanus iklim tipi olan Karadeniz ikliminde her mevsim yağış görülmektedir, doğal bitki örtüsü ormandır. Karadeniz kıyıları, Türkiye'nin yıl boyunca yüksek yağış alan tek bölgesidir ve Doğu Karadeniz bölümü yıllık 2000-2500 milimetre yağış almaktadır.
Ege Denizi ile Karadeniz'i birbirine bağlayan Marmara Denizi'nin kıyılarında geçiş iklimi görülmektedir; denizin güneyinde Akdeniz, kuzeyinde Karadeniz ve kuzeybatısında Karasal iklime rastlanmaktadır. Marmara ve Karadeniz bölgelerinde hemen hemen her yıl kar yağışı gözükse de kar ancak birkaç gün yerde kalır. Ülkede, Karadeniz ve Akdeniz'de kıyıya paralel uzanan dağlar, denizlerden gelen ılıman hava kütlelerinin iç kesimlere ulaşmasını engeller.

İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yani iç kesimlerde Karasal iklime rastlanır. Bu iklimde yıllık ve günlük sıcaklık farkları yüksektir; yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Doğu bölgelerde, kışlar oldukça sert geçer. Doğu Anadolu'da sıcaklıklar −30 °C ve −40 °C'ye (−22 °F ve −40 °F) kadar düşebilir ve kar yılın en az 120 günü yerde kalır. Batıda ise kış sıcaklıkları ortalama 1 °C (34 °F) olarak gözlemlenmektedir. Yazları sıcak ve kurak, ülke genelinde genellikle Temmuz ve Ağustos en kurak ay iken Mayıs en çok yağışın alındığı aydır, sıcaklıklar gün içinde 30 °C (86 °F) üzerine çıkabilmektedir.

Socializer Widget By Blogger Yard
SOCIALIZE IT →
FOLLOW US →
SHARE IT →

0 yorum:

Yorum Gönder